Uzun yıllardır devam eden ve içerisinde sağlık, huzur, bolluk, kardeşlik gibi temaların ön planda olduğu ne varsa ciddiye alınması taraftarıyım.
Eğer bu inanışa göre yüzyıllardır yapılan ritüellerin bir geri dönüşü olmasaydı sanırım çoktan tarihin karanlık bir köşesinde unutulmaya yüz tutardı.
Hıdırellezin efsanesi malum. İki kardeşin yılda bir kez kavuşması üzerine şekilleniyor. Ülkemizde Mayıs'ın 5'ini 6'sına bağlayan gece kutlanıyor. Bu süre içinde Ay Başak, Güneş ise Boğa Burcu'nda.
Hızır ve İlyas gibi kavuşumda olan ikili ise Koç Burcu'nda bulunan Merkür ve Uranüs.
O zaman elimize kalem alıp düşünmeden, içimizden geleni yazdığımızda bizi yeniye götürecek yolların taşları da döşenebilir. Üstelik tek başımıza ( Koç ) ve eylem halinde ( Koç'un yöneticisi Mars) ile bizi sarsacak içsel benlik noktalarını keşfederek ileriye taşımamız ( Uranüs ) mümkün. O zaman bu buluşmanın şerefine ''sağlığımızın, varlığımızın, huzurumuzun, aşkımızın daha iyi olması için neler mümkün ?'' diye sorabilir ve soruda kalarak bilinçaltımızda bunların tamamının ya da birkaçının hayatımıza gelmek için kapılarımızı aralamamızı beklediğini fark edebiliriz.
Efsane olur ritüel olmaz mı? Olmaz olur mu? Dünyada pek çok kültürde ve ülkemizin pek çok yöresinde farklı farklı uygulamalar olmasına rağmen yüzyıllara meydan okuyarak dimdik ayakta kalan gül ağacı, deniz kenarını unutmamak gerekir. Peki enerji kalıba sığdırılır mı? En azından bunu zorlamamak içtenlikle yapılan her işin sonucunun başarılı olacağını bilmek yeterlidir. Ay'ın konumuna göre buğday ekmek, kuşları buğdayla beslemek bu yılın enerjilerine uyumlu olacaktır. Boğa'nın elementi toprak ile bağlarımızı sağlamlaştırmak ama en çok Dünya Ananın sonsuz verici enerjisine şükran duygusunda kalmak ona nasıl katkıda bulunacağımızı düşünerek hemen bugünden önlem almak tüm dileklerin tez zamanda gerçekleşmesi için önemli bir katalizör olacaktır.
Harekete geçmek, adım atmak, pusulayı insanlığa hizmete sabitlemek ve illa ki topraklanmak hepimize şifa olsun dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder